Enflasyon ve Zamlardan Sonra Ahvalimiz: “Demir olsak çürürdük, toprak olduk dayandık”

28/07/2023

Yaşar Kemal’in “insanlığın en aşağılanmış yeri, en utanç verici yanı” diye tanımladığı yoksulluk, gittikçe derinleşiyor. Yoksulun ekmeği, porsiyonu, payı sürekli küçülüyor. Asgari ücret ve tüm ücretlere yapılan artışlar, temel tüketim maddeleri ve vergiler başta olmak üzere iğneden ipliğe yapılan zamlarla çoktan açlık sınırının altında kaldı. İnsanca bir yaşam için gerekli olan tüm ihtiyaçlar coğrafyamızın büyük çoğunluğu için ulaşılamaz hale geldi. Kuru ekmek bile neredeyse %50 oranında zamlandı. Uygulanan ekonomi politikalar enflasyonu düşürmek bir yana artırıyor. Dün (27/072023), Merkez Bankası tarafından yapılan açıklamada yıl sonu enflasyon tahmini güncellendi”; ocak ayında “ % 22.3 olarak açıklanan tahmin bugün yüzde 58 olarak değiştirildi. Emekli, memur ve işçi maaşlarını açıkladıktan sonra tahmini yükselttiler. Görünen o ki; işçi, emekli, memur, işçi ve işsizleri çok daha zor günler bekliyor.

Bütün kriz zamanlarından, savaşlarda ve yakın zamanda yaşadığımız depremle birlikte gördüğümüz gibi her felakette önce kadınlar çocuklar ve bakıma ihtiyacı olan engelli ve yaşlı bireyler etkileniyor. Zaten zor koşullarda yaşam mücadelesi veren toplumun bu dezavantajlı kesimleri için ekonomik kriz, içinde bulundukları cendereyi daha da daraltıyor. Kayıtdışı, güvencesiz ve düşük ücretlerle bulabildikleri işlerde karın tokluğuna çalışan kadınlar için sömürü çifte mesai şeklinde gerçekleşirken iktidarın yeni hamlelerinin bu adaletsiz kısır döngüyü daha da zorlaştırdığını görüyoruz.

Engelliler ve Kadınlar…

Kemer sıkmayı, işçinin yoksulun ekmeğinden kesmek olarak algılayan, kaşıkla verdiğini kepçeyle alan bu iktidar, şimdi de engellilerin evde bakım aylığına göz dikmiş durumdadır.

Hak temelli politikalar geliştirmek yerine güvencesiz ve kendi çıkarları doğrultusunda bir sosyal yardım mekanizması geliştiren iktidarın gerçek ihtiyaç sahiplerine verilen yardımları yönetmelikleri eğip bükerek kesmesi gündemdedir. Yönetmelik değişikliğiyle, ailenin gelirine göre evde bakım yardımından faydalanan ve toplamı 569 bin olan engelli ve yakınını kapsayan yardımın tespitine herhangi bir gelir getirmeyen taşınmazların da eklenmesi söz konusudur. Bu yolla yapılacak tespit evde bakım yardımından yararlanacak aile sayısını oldukça azaltıyor ve hak kayıplarına neden oluyor. Ayrıca yardımdan yararlanacak kişilerin gelir tespitinde hanede ikamet eden tüm bireylerin her türlü gelir toplamının esas alınacağı belirtiliyor. “Hane içinde kişi başına düşen ortalama aylık gelir tutarının, asgari ücretin aylık net tutarının 2/3’ünden daha az olması” hükmünün de ayrıntılandırıldığı yönetmelikle; “herhangi bir gelir getirmeyen konut, dükkân, binek araç, köyde ikamet ediyorsa traktör, tarla, büyükbaş/küçükbaş hayvanlar, öğrencilere verilen burslar, engelli adına kayıtlı olan aracın varlığı ve ailede sigortalı gelirleri” olanlar için evde bakım yardımı almak nerdeyse imkânsız hale geldi.

Evde engelli hasta bakan insanlar hastayla ilgilenmekten kendisi çalışamıyorken ve hasta bakana en az asgari ücret verilmesi, sigortasının yapılması ve yatağa bağlı hastanın tüm ihtiyaçları karşılanması gerekirken hâlihazırdaki imkânları da ellerinden alınıyor. Diğer yandan bakım emeği yükünün çoğunu taşıyan ve bunun karşılığında bir ücret alamayan kadınların bakıma ihtiyaç duyan engellilerin aylıklarının kesilmesiyle iş yükleri ve yoksullukları kat ve kat artıyor.

Emekliler…

15 milyon emeklinin bulunduğu ülkemizde milyonlarca emeklinin maaşına 1 lira dahi zam yapılmadı. Kira ve giyim dışındaki zorunlu harcamaları neredeyse maaşları kadar olan 9 milyon emekli 7 bin 500 lira aylığa mahkûm ediliyor. Asgari ücrete dahi yaklaşamayan aylıklarıyla emekliler açlık ve sefalet içinde yaşamaya çalışıyor.

Çocuklar, Gençler…

TÜİK istatistiklerine göre her üç çocuktan birinin yoksul olduğu Türkiye’de yoksulluk içindeki çocukların yaşama, sağlık, eğitim gibi temel hizmetlere erişimleri kısıtlı. Ekonomik krizin etkisiyle ailelerin geçim sıkıntısı artarken çocuklar bu durumdan doğrudan etkileniyor. Gençlerin gıda, eğitim ve barınma gibi temel ihtiyaçları ise karşılanamaz hale gelmişken iktidar yine en iyi bildiği şeyi yaparak manipülasyona devam ediyor. Dini duyguları kaşıyarak ekonomik çöküşün üstünü örtmeye, fiyat güncellemesi diyerek her gün yapılan zamları şirin göstermeye çalışan iktidar; yaşam tarzına müdahale etmek, sahte düşmanlar yaratmak gibi 22 yıldır alışmış olduğumuz suni gündemlerle bu krizi de kendi üzerinden atmaya çalışıyor.

Son olarak Millî Eğitim Bakanlığı (MEB), Diyanet İşleri Başkanlığı ve Gençlik ve Spor Bakanlığı arasında imzalanan “Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum (ÇEDES)” başlıklı protokol ile “manevi danışman” olarak görevlendirilen imam, vaiz, din hizmetleri uzmanı ve Kur'an kursu hocalarının MEB okullarındaki çocuklara "değerler eğitimi" vermesi kararının alınmasındaki asıl amacın iktidar politikalarına uygun biatçı bireyler yetiştirmek olduğu açıktır. Yoksa bu projeye ayrılan bütçenin başta yoksul çocuklara ve gençlere olmak üzere koşulsuz ve karşılıksız maddi destek olarak ayrılması, ilköğretim çağındaki çocuklara okullarda kahvaltı ve öğle yemeği olarak verilmesinin daha anlamlı olacağını onlar da biliyordur! Kadınları sosyal hayattan ve iş yaşamından uzaklaştırmaya çalışan her fırsatta karma eğitime saldırarak çocukları ve gençleri tehdit olarak gören bu zihniyetin ürettiği yanlışlar çocukların ve gençlerin belirsiz geleceğe dair umutsuzluğunu körüklüyor.

İşçiler…

Temiz ve sağlıklı gıda, kaliteli sağlık hizmeti, güvenli barınma temel asgari yaşam şartlarıdır ve işçiler aldıkları ücret ve eğitim sağlık gibi kamusal hizmetlerin ücretsiz ve nitelikli sağlanamamasından dolayı asgari yaşam şartlarına dahi erişemiyor. Enflasyon ve zamlar karşısında eriyen toplu sözleşme farkları nedeniyle eyleme geçen işçiler, dayanılmaz hale gelen yaşam koşulları için her zaman olduğu gibi mücadele etmekten başka seçenek görmüyor Eşit değerde işe eşit ücret, güvenli ve sağlıklı çalışma koşullarına erişim, bölüşüm ilişkilerinde eşi görülmemiş dengesizliğe karşı eşitlik talebi ve boşalan hazinenin yükünü işçiye yükleyen bütün politikalara karşı adalet mücadelesi verecek olan yine işçi sınıfıdır.

Genel-İş ve DİSK Eylemde

Bütün bu koşullar Sendikamızın ve Konfederasyonumuzun mücadele zeminini genişletme çabasının temel nedenidir. Bu doğrultuda Sendikamızın insanca yaşayacak bir ücret başta olmak üzere belediye şirket işçilerine uygulanan ayrımcılığın son bulması, kadro ve ilave tediye haklarımızın derhal verilmesi ve ücretlerdeki gelir vergisi kesintisinin düşürülmesi talebiyle 10 Temmuzda başlattığı iş bırakma eylemleri DİSK’in eylemleriyle devam ediyor. Özellikle dolaylı vergilerin artırılmasıyla birlikte zaten emekçilerin sırtında olan vergi yükü daha da katlanmış, gelir ve vergi adaletsizliği daha da artmıştır. DİSK Yönetim Kurulu “Susma haykır: Zamlara, adaletsiz vergilere, asgari yaşama hayır!” sloganıyla işyerlerinde ve şehir merkezlerinde eyleme geçme, tüm işçileri, emekçileri, emeklileri ve halkı sesini yükseltmeye çağırma kararı almıştır. 25-26 Temmuz 2023 Salı ve Çarşamba günleri işyerlerinde yürüyüşler yaparak ve Konfederasyonumuzun hazırladığı merkezi açıklamalar okunarak işçiler, 27 Temmuz 2023 Perşembe günü yapılacak eylemlere çağrıldı.